Diş doktorundan korkar mısınız?


'Ne ilgisi var bunun gezginlikle?' diyebilirsiniz. Bazen öyle bazen böyle. Bu aralar fazla gezemeyip sadece ofiste oturduğum için kafamı gezdiriyorum efendim! Zaten benim gibi yılda bir ya da iki kez geziye çıkabilen, düşük gelirli, eski kuşak bir basın çalışanının kendini ofiste oturan gezgin diye tanımlaması da bir tuhaf geliyordu baştan beri. Neyse..

TAKINTILI OLMAK ZOR İŞ

Özetle bu sıralarda bedenimi değil kafamın içinde çeşitli korkuları ve kabusları gezdiriyorum. Biraz dertleşmek istedim bu yüzden de. Evet, soru bu: Diş doktorundan korkar mısınız? Ya da "halk dilinde" söyleyeyim: Dişçiden korkar mısınız? Belki de doğru soru şu: 'Diş doktorundan korkmayan var mı?'. Bilmem, gerçekten var mı? Ama öyle kısa süreli hafif bir korkudan söz etmiyorum, haftalar öncesinden başlayıp beyin kemiren, bütün ruhu ele geçiren, gece uyumak üzereyken kendini diş doktorunun koltuğunda görüp yataktan sıçratan, en feci, en cehennem misali, en takıntılı korkudan söz ediyorum.

DİŞÇİ KORKUSU NASIL YENİLİR?


Böyle bir korku son bir aydır bütün bedenimi ve ruhumu ele geçirdi! Hatta hayatımı ve düşüncelerimi de! Üstelik bu korkuya "geçecek, geçecek, bir saat dayan" diye panik nöbetlerimi kontrol etmeye çalışarak oturduğum koltuktan doktorun "diş etini iltihaplanmış, şu anda bir şey yapamam. Ama size antibiyotik yazıyorum, bunu için. Sonra bu dişinizi çekeceğim, şu dişinizi oyacağım, ötekinin kanallarını öldüreceğim. Zaten şu diş de gitmiş gibi. Bu arada gidin şurada bir film çektirin. Sonra karar vereceğim ne yapacağıma" sözleriyle daha beter titreyerek kalktığım andan itibaren tam anlamıyla bir kabusun içine düştüm.

Geçmişte benim abartılı korkumu bildiği için bana çocukmuşum gibi davranan, güvenimi kazanan doktor beyin şimdi neden böyle konuştuğunu hiç anlayamadım. Acaba beni sosyal medya manyaklığına yenilip o muhteşem koltuğun fotoğrafını çekerken yakaladığı için olabilir mi? Belki de beni ajan sandı. Belki de o yüzden beni uğurlarken "Bir daha gelirseniz konuşuruz yine" diyerek uğurladı. Bilemiyorum..

KUTUDAN ÇIKAN O ŞEYTANİ MEKTUP

Oysa tek isteğim ön dişlerimdeki iki küçücük çürüğe dolgu yapmasıydı. Bilinç kazandım ya! Sorun küçükken onarmak istedim ya! Oysa doktor bey, arka taraflardaki diz boyu sorunları da gördü! Tabii canım ne var. Bunu çeker, ötekini oyar, berikini keser. En estetiğinden kaplamalar yapar, ben de ağzımı iyice aça aça pozlar verip dizi dizi fotoğraf çektirip sosyal medyaya falan koyarım!

İşte böyle insanlara hep özeniyorum dostlar! Onlar ki beğenmedikleri dişleriyle oynatıp istedikleri şekillerde yepyeni, pırıl pırıl dişlere sahip olabilirler.

İstedikleri gibi gülebilirler, ağızlarını kocaman açabilirler. Kim istemez ki! Ben de isterim.

Bilemiyorum ki hiç, dişçi korkusu nasıl yenilir.



Ama daha bitmedi. Tam tersine her şey yeni başladı. Muayenehaneden çıktım... Ayaklarımı sürüyerek gittim ve film çektirdim. O da ne! O alete öyle kötü bir şekilde dayamışım ki ağzımı, olmadı. Bir daha çekildi. Sonra doktorun verdiği reçeteyle eczaneye gittim. İlacı aldım ve... veeee.. veeeeeeeeeee.. İçindeki o şeytani mektubu, yani prospektüsü okudum. Okurken de her satırda gözlerim yuvalarımdan fırladı. Bu doktor kesin beni öldürmek istiyor! Bu kadar yan etkisi olan ilacı kullanmamı önerdi, beni ortadan kaldırmak istiyor!

Zaten koltuğuna otururken hiçbir ağrı hissetmezken oradan kalktığımdan beri bir ağrı halkası bütün dişlerimi sırayla dolaşıyor. Bütün dişlerim ağrıyor! Hem de sırayla..

BİR YANDAN İLAÇ KORKUSU

Tam bir hafta elimde o kocaman antibiyotik kutusuyla gezdim. Eczanelere girdim çıktım, iş yeri doktorunun gözünde "delinin teki" damgasını yeme pahasına bu yan etkiler hakkında konuştum. Geceler boyu kabuslar görerek ter içinde uyandım.

Sonra! Sonra tam 10 gün sonra! İş yerinde arkadaşımın telkinleriyle o dev gibi antibiyotiği yuttum! Ne mi oldu? Daha iki dakika bile geçmeden kalbim deli gibi çarpmaya, dizlerim titremeye başladı. Tabii tutamadım kendimi söyledim arkadaşıma "ilaç yan etki yaptı" diye. Aldığım cevap mantıklıydı: "Daha ilaç midende çözülmedi bile. Herhangi bir yan etki yapmış olamaz" Hah! İşte tam o anda bütün o kalp çarpıntıları. diz titremeleri bitti!

Sonra arkadaşımla uzun uzun konuşurken bir yandan da düşündüm: Dişlerimdeki sorunla yaşarsam, onlara bir çözüm bulmak için o koltuğa oturmazsam her şey daha da kötüye gidecek. İlacı içeceğim ve o koltuğa oturacağım. Daha önceki deneyimlerimden herhangi bir acı hissetmediğimi, sadece o uyuşukluk hissinden rahatsız olduğumu hatırladım. Sanırım sorun kontrolü bir başkasına teslim etmek işte benim sevmediğim bu.

KENDİ DOLGUNU KENDİN YAP!



Oturup defalarca diş dolgusu, damak operasyonu videoları izledim. Sonra dedim ki kendime "Hey, biraz sakin ol! Neden bu videoları izliyorsun ki? Sonuçta diş çekecek ya da operasyon yapacak değilsin!

Kendimi epey sakinleştirdim. Doktor ile sakince konuşmaya ve ona öncelikle beni çok rahatsız eden sorunları çözüp çözülemeyeğini sormaya karar verdim. Sonuçta o koltukta oturacağım bir saat. Sonrasında ise beni çok rahatsız eden bir sorundan kurtulacağım.

Doktoru aradım sakince... O kadar kararlıydım ki! Gitmeye o kadar hazırdım ki! Fakat sonuç: Doktor bey tatilde, bu hafta yok. Gelecek haftaya kadar kendimi sakinleştirmeye devam edeceğim. Uygar insanların diş doktorundan korkmadığını, o koltuğun hayatın sonu olmadığını, insan hayatı içinde çok da önemli olmayan bir zaman diliminde orada ağzını açıp oturmanın o kadar da korkunç bir şey olmadığını söyleyeceğim kendime.

HEP O KOLTUK YÜZÜNDEN

Ve... Henüz küçük bir çocukken en arkadaki iki tane süt dişimi canımı yakarak, beni deli gibi bağırtarak çeken o diş hekimini suçlamaya devam edeceğim. Korkum yüzünden beni azarlayan öbür diş hekimini de!

Bu arada dişlerini, burnunu ya da bedenindeki başka bir yeri beğenmeyip gözünü bile kırpmadan onu düzelttirenler! İstediğini yiyip kilo almayanlardan sonra en çok kıskandığım insanlar sizsiniz!

Gerçekten bilmiyorum... Dişçi korkusu yenilir mi... Korku yenilir mi, sizi mi yer! Belki de "korku"  tamamen bizim kafamızda yaratıp teslim olduğumuz bir şey.

Bu arada diş doktorunun muayenehanesinde gizlice çekerken yakalandığım "koltuk" fotoğrafını buraya koyamıyorum. Görsel olmadan olmayacağı için de kendimi konu mankeni yapayım dedim. Dişlerim ve ben! Gülüyoruz! O zaman durum o kadar da kötü sayılmaz.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Luna park değil Rönepark

Ah Refika! Aşkından yataklara düştü bu köy!

Bir kahvaltıda keşfettiğim hazine