Ah Refika! Aşkından yataklara düştü bu köy!


Kulağa masal gibi geliyor, ama değil. Nefes kesecek güzellikteki daracık sokaklarında gezdiğinizde de bütün gördüklerinizin gerçek olduğuna inanmak öylesine zor. İşte bir güzelin aşkıyla yanıp tutuşan o muhteşem köyün hikayesi.


Yıllar, yıllar önce Kaz Dağları'nın eteklerine kurulu olan Adatepe köyünde hem Türkler hem de Rumlar mutlu bir şekilde yaşarmış. Köyün bir de güzeli varmış. Rebeka adında bir Rum kızı. Dilleri dönmediğinden mi  bilinmez köyün Türk sakinleri Refika derlermiş adına. Öylesine güzel; öylesine hayat doluymuş ki adım attığı her yeri güzelleştirirmiş Refika.

KÖYÜN GÜZELİ REFİKA



Ama mutlu günler çabuk biter kuralı burada da geçerliliğini korumuş. Koca bir savaş gelip geçmiş bütün bir dünyanın ve elbette de köyün üzerinden. Ardından Türk ve Yunan hükümetleri oturmuşlar masaya, "mübadele" kararı almışlar. Yani insanları doğup büyüdükleri topraklardan, evlerinden, köklerinden söküp uzaklara savuran o kararı! Bunun sonucunda da Refika ya da Rebeka ailesiyle birlikte kimi rivayetlere göre Midilli'ye kimi rivayetlere göre Sakız adasına göç etmek zorunda kalmış.

KÖY REFİKA'NIN PEŞİNE DÜŞTÜ

Onun gidişinin ardından köyün havası değişmiş, gençlerin yüzü gülmez olmuş. Hatta bir çoğu onun aşkından, özleminden yataklara düşmüş. Refika'ya olan özlemlerini gidermek için de her fırsatta onun söylediği türküleri söyler olmuş köyün gençleri. Hatta bununla da yetinmeyip her yere Refika'nın resimlerini çizmeye başlamışlar.

Sonradan Refika'yı arayıp bulmak için köye çok yakın olan Yunan adalarına gidenler de olmuş ama ondan bir iz bulamamışlar. Ta ki Sakız adasında bir antikacıda bulunan bir resme kadar. Onun da Refika ya da Rebeka olduğunu o sırada hayatta olan Adatepe köyünün en yaşlı kişisi onaylamış.


Bu okuduklarınıza dair kafanızda şüpheler oluşabilir elbette. Ama inanın bana Adatepe köyüne adım attığınız ilk andan itibaren "bütün efsanelere ve bütün masallara" hiç şüphe etmeden inanmaya hazır hale geleceksiniz. Çünkü burası gerçekten de bu dünyaya ait olamayacak bir yer gibi görünüyor.

ADATEPE KÖYÜ NEREDE

Gelelim şimdi de işin "gerçek" kısımlarına.

Efendim, bu yaz uzun süredir ihmal ettiğim bir bölgeye çevirdim tatil rotamı. Kaz Dağları'nın Altınoluk, Küçükkuyu bölgesini elimizden geldiğince karış karış gezmeye çalıştım. Utanarak söylüyorum ki daha önce yolumun düşmediği bazı yerleri de ilk kez gördüm. Ne mutlu! Hepsini de sırayla anlatacağım.


Ama öncelikle bu geziye çıkmadan önce yaptığım okumalar sırasında beni en çok cezbeden iki bölgeden birinden söz etmek istiyorum: Biri Kaz Dağları'nın eteklerinde kurulu olan Adatepe köyü. (Diğeri de hemen hemen benzer özellikler taşıyan Yeşilyurt köyü. Orayı da anlatacağım zaten.)

Adatepe köyü, Çanakkale'nin Ayvacık ilçesine bağlı. Tam tepesinde bütün Edremit Körfezi'ni ayaklarınızın altına seren Zeus Altarı var. Elbette, bu da köyün tarihinin ne kadar uzak bir geçmişe dayandığını gösteriyor. Kimler gelip kimler geçmiş bu topraklardan: Truvalılar, Persler, Romalılar, Selçuklular ve Osmanlılar.


Taş işçiliğinin en zarif örneklerini sergileyen ve geçip giden acımasız zamana direnen taş evleri, daracık sokakları, hava çok sıcak olsa da sizi tatlı tatlı okşayarak serinleten rüzgarıyla gerçekten de kelimelerle anlatılamayacak bir yer Adatepe Köyü.

Zaten Anıtlar Kurulu tarafında da 1989 yılında SİT alanı ilan edilmiş. Köyün içinde yaz kış yaşayan 40 ya da 45 kişi olduğu söyleniyor. Ama yaz aylarında durum değişiyor. Çünkü son yıllarda burası gezginlerin uğrak noktalarından biri. Ama bana bu köye ard arda iki gün yaptığım ziyaretler sırasında da gördüğüm o 'turistlerin' sayısı çok az geldi. (Rusya'nın ve Ukrayna'nın uzak köylerine gittiğimde bunlardan kat kat fazla yerli ve yabancı ziyaretçi görmüştüm. Neyse, bu başka bir konu.)

ADATEPE'DE NEREDE KALINIR



Adatepe'deki bazı taş evler restore edilmiş bazıları ise insanın içini titretecek durumda yani yıkık dökük. İnsan bu yıkık dökük evlere uzun uzun bakıp "Acaba eskiden buralarda kimler yaşadı" diye kendi kendine sormadan edemiyor. Sonra, o insanlara ne olduğunu, nerelere gittiklerini, yerlerine kimlerin geldiğini, kendilerini yabancı hissettikleri topraklarda bu köyün rüyalarına nasıl girdiğini...  ve bunun gibi şeyler.

Adatepe'deki evlerin çoğunluğu ilk bakışta da anlaşılacağı gibi Rum taş işçiliğinin en güzel örneklerini sergiliyor. Yani geçmişte buralarda yaşayan Rumlar tarafından inşa edilmiş.
Yani bir zamanlar Rumların oturduğu ya da kullandığı binalar buralar. Köyde tam karşıdaki Zeus Altarı'ı na çıkarken de durup baktığınızda görebileceğiniz gibi Osmalı mimarisini yansıtan iki tane yapı kalmış. İkisi de beyaza boyalı ve özenle restore edilmiş durumda.


Köyün mezarlık tarafından girişinde hemen sağ yanda satılık bir taş ev var. Söylenenlere göre bu ev için 800 bin ile 1 milyon TL arasında para isteniyormuş! Bunu duyduğumda doğrusu biraz endişelendim. Çünkü her ne kadar 'orada bir köy var uzakta' gibi görünse de son dönemde Adatepe köyü de emlak zengini olmak isteyenlerin iştahını kabartır bir hale gelmişe benziyor. Ama neyse ki taş evleri, rengarenk masa örtüleriyle süslü kahvesi daracık sokaklarıyla hala geçmişin izlerini büyük bir gururla taşıyor.

Anlatılarara göre bu köye inzivaya çekilip eser üretmek isteyen yazarlar gelip konaklıyormuş aylarca. Buna değinmişken eğer bu köye gelip konaklamak isterseniz nerelerde kalabileceğinizi de not edelim. Bana göre ilk sırada Ida Blue var. Orada konaklamadım ama eğer birkaç gece geçirseydim kesinlikle tek dakika bile uyumaz dışarı çıkıp o mavi panjurlu pencerelerin o muhteşem taş yapının akşamdan sabaha güneş ve ayın yansımasıyla aldığı renkleri ve şekilleri incelemek isterdim. Eğer burası olmazsa Hünnap Han, Zeushan, Mavras Taş Odalar gibi yerler mevcut.

ADATEPE'YE NE ZAMAN GİDİLİR, ADATEPE'YE NASIL GİDİLİR



Açıkçası sadece tarlalarda ve çayırlarda araba kullanmayı başarabildiğim için ben buraya kendi aracımla gelmedim. Bu arada şansın bana güzel bir sürprizi! bu masalsı köye iki gün arka arkaya gittim. Biri tam güneş ışınlarının yavaş yavaş dünyaya veda etmeye başladığı saatlerde yani hava kararırken diğeri de gün içinde.

Eğer imkan bulursanız her ikisini de öneririm. Çünkü hava kararırken ve karardıktan sonra Adatepe köyü kelimenin tam anlamıyla bu dünyadan alıp bir daha eşine benzerine rastlayamacağınız bir aleme götürüyor sizi. Gündüz gözüyle gittiğinizde de bambaşka güzellikler gözlerinizin önüne seriliyor.


İlk "Adatepe seferinde" yani akşam inerken beni buraya çok sevdiğim bir yakınım getirdi. İkincisinde de bazıları Türkiye'nin bu bölgesini ilk kez gören birkaç yabancı arkadaşın da bulunduğu bir grupla gittim.  Elbette her ikisinde de arabayı ben kullanmıyordum! Çünkü yeri gelmişken söyleyeyim bu yolda ilerlemek biraz ustalık istiyor. Bu arada eğer biraz macera arıyorsanız Adatepe köyüne Küçükkuyu'dan çıkan yola ilk sağdan yani Zeus Altarı yazan tabelayı izleyerek çıkın. Bir süre sonra yolun bittiğini sanarak biraz endişe ediyorsunuz ama elbette bitmiyor aslında, sadece asfalt bitiyor ve siz sallana sarsıla iki yanınızda uzanan üzerlerinde insan yüzlerine benzeyen ilginç şekiller olan kayalara bakarak kelimenin tam anlamıyla tırmanıyorsunuz Adatepe"ye. Yani bir başka deyişle bir masal gezegenine tam tepeden "düşüyorsunuz!"

Daha normal yollar arıyorsanız Adatepe köyüne Çanakkale'den de gidebilirsiniz, Balıkesir'den de. Ben nasıl gittiğimi anlatayım. Her iki seferinde de konakladığımız Altınoluk'tan gittik. İlk seferinde biraz önce anlattığım gibi "ters yoldan" diğerinde de daha normal yollardan. Her ikisinde de Altınoluk'tan Küçükkuyu'ya ulaşmanız gerekiyor. Ama zaten mesafe oldukça kısa.


Eğer sabırlıysanız Küçükkuyu'dan günün belirli saatlerinde köye çıkan ve sonra da geri dönen minibüsler olduğu söyleniyor. "Söyleniyor" diyorum çünkü onca uğraşa rağmen biz bunlara hiç rastlayamadık. Sonunda da bu minibüslerin bir tür efsane olduğuna karar verdik.

Eğer bu şekilde gitme imkanınız yoksa programında Adatepe'nin de yer aldığı bölgesel turlar var. Altınoluk, Akçay ya da Küçükkuyu'dan bunlardan birine katılıp rehber eşliğide de gezebilirsiniz.


Adatepe köyüne gitmişken Zeus Altar'ını da görmeden dönmeyin. Bunun için de uzunca sayılabilecek bir yürüşüye hazır olun. Çünkü Adatepe'nin tam karşısında yer alan Zeus Altar'ına araçla çıkılmıyor. Yaklaşık iki kilometrelik yolu yürümeniz gerekiyor. Aslına bakılırsa eğer bu tür yerlerde yürüyüşe alışkınsanız hiç de zor değil. Üstelik Zeus Altar'ına çıktığınızda göreceğiniz manzara için insan iki değil 12 kilometre bile yürür. Altarın tepesine çıktığınızda tam karşınızda bütün Edremit Körfezi hatta Yunanistan'ın Midilli adası bile gözlerinizin önünde uzanıyor.


Zeus Altar'ına çıkarken yolun ortalarında bir yerlerde durun ve başınızı sol tarafa çevirin. İşte oradan Adatepe köyünü tam karşınızda göreceksiniz. Derin bir nefes alın ve seyredin bu dünyaya ait olamayacak kadar güzel köyü. Biraz da düşünün oradan gelip geçen insanları, hayatları. Yeterince uzun süre bakarsanız köye; bir zamanlar tüm gençlerin aşık olduğu Refika'nın o taş evlerin arasından uzanıp giden daracık sokakların birinden size el salladığını bile görebilirsiniz!

Nazan MENGÜ




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Luna park değil Rönepark

Bir kahvaltıda keşfettiğim hazine