Ne vizesi! Pasaport bile gerekmiyor




Tatile çıkmadan önce ne çok şey düşünüyor insan! Özellikle de bütçesi kısıtlıysa.. Hem "şöyle yeni yerler keşfedeyim" diye düşünüyor hem de "ama bir yandan da ekonomik olsun" istiyor.  Uçak biletiydi, vize parasıydı, otel rezervasyonuydu derken daha tatile gitmeden hatırı sayılır bir harcama yapılmış oluyor. Eh, bu da bütçesi kısıtlı insanı epey bir zorluyor.

Ama artık az da olsa vize almaya gerek duymadan, hatta pasaportsuz bile gidebileceğimiz yerler var. Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az sayıdaki bu destinasyonlara bir de Lviv eklendi kısa süre önce.

Sanki küçükken oynadığımız rengarenk legolardan yapılmış gibi Rynok Meydanı. 
Biz geçen yıl gittiğimizde henüz pasaportsuz seyahat başlamamıştı, hatta havaalanında "ne kadar kalacaksınız, hangi otelde kalacaksınız" gibi sorular da soruyorlardı ama artık öyle değil.

O zaman tam bir yıl önce yaşadığımız Lviv deneyimini bir anlatalım. Belki birilerine ilham verir. Çünkü Lviv gerçekten görülmeye değer bir yer.  Ukrayna'nın Polonya sınırına yakın "küçücük, tatlıcık" bir kent.

Tepeden bakınca Lviv böyle görünüyor. 
Bu yıl durum nasıl bilmiyorum, Türkler akın akın Lviv'e mi gidiyor yoksa Ukrayna'nın başka kentlerini mi tercih ediyor bilmiyorum ama bu kahve ve çikolata kokulu şehir gerçekten de gittiğinize değecek türden bir yer.

Gelin bu sadece tarih ve kültür değil aynı zamanda çikolata ve kahve kokulu şehri size kısaca anlatalım.

LVİV'E NASIL GİDİLİR

Lviv'e Türk Hava Yolları, Ukrayna Uluslararası Havayolları ve Atlas Jet'in seferleri var. Ukrayna Uluslararası Hava Yolları uçuşta yiyecek ikram etmiyor.

Eğer böyle bir isteğiniz varsa artı ödeme yapmanız gerekli. Şirketin tek ikramı bir bardak su. Ama 1 saat 40 dakikalık bir yolculukta yemeğe pek de ihtiyaç duymuyorsunuz.

Yağmurlu Lviv'den bir görüntü.
Şimdi nasıl bilmiyorum ama geçen yıl vizesiz olmasına rağmen özellikle Türkiye'den giden bazı erkek yolcuların, pasaport kontrolü sırasında ayrı bir odaya alınıp neden geldikleri, ne kadar kalacakları, ne zaman dönecekleri konusunda "sorgulanmaya" götürüldüğünü gözlerimizle gördük.

Açıkçası kentin sokaklarında özellikle de hava karardıktan sonra gezerken gördüğümüz Türkiyeli turistler aslında o sorgulamanın ne kadar da yerinde olduğunu gösterdi.

Ne acı! Yurt dışındaki hele eski Sovyet cumhuriyetlerindeki Türk algısı öyle duymaktan çok da hoşlanacağınız türden değil! Bu yüzden o ülkelere bir hatta iki kadın turist olarak gittiğinizde bunu duyan yerli halkın yüzünde önce bir "inanmıyorum!" ifadesi beliriyor.

LVİV NE DEMEK 

Neyse, bu konuyu geçelim. Gelelim Lviv tatiline...Ortaçağ'dan günümüze uzanan zengin bir tarihi ve kültürel birikimi barındıran kente her ne kadar Ukraynalılar Lviv diyorsa da birçok farklı isimle anılıyor. Türkiye'de genellikle İlbav deniliyor, Polonyalılar Lwow, Ruslar Lvov, Almanlar Lemberg diye adlandırıyor bu şehri.

Kentin her bir köşesi açık hava müzesi gibi.
Ukrayna, Sovyetler Birliği'nden 1991'de ayrılıp bağımsızlığını kazandı. Ama Lviv'de en azından mimari olarak o eski dönemlerin izleri hemen hemen yok gibi. İlk anda insana Batı ya da Orta Avrupa şehirlerini anımsatıyor. Kent uzun süre parçası olduğu Avusturya ve Polonya mimarisinin izlerini taşıyor.

Kentin bazı arka sokaklarında ve kırsal alanlarda eski Sovyet mimarisinin izlerini görebiliyorsunuz, ama bu kendinizi eski SSCB'nin bir parçasında hissetmenizi sağlamıyor.

Lviv, Polonya sınırına sadece 70 kilometre uzaklıkta. Halkının büyük bölümü de yarı Polonyalı. Kentin yerli halkıyla konuştuğunuzda birçoğu size büyükannesinin ya da büyükbabasının Polonyalı olduğunu söyleyecektir.

Bu kapının ardında nasıl rengarenk bir dünya var!

Her ne kadar İngilizce gibi uluslararası geçerliliği olan bir dili konuşanların sayısı parmakla sayılacak kadar az olsa da Rusça ve Lehçe konuşabilenler çoğunlukta. Aslında halkın büyük çoğunluğu özellikle de belli bir yaşın üzerindekiler ana dilleri gibi Rusça konuşuyor. Ama yaşanılan gerginlikten dolayı belki de konuşmaktan pek hoşlanmıyorlar.

LVİV'DE NE GİYİLİR? EVET, EVET NE GİYİLİR!

Kent halkı tarihine, geçmişine ve bugününe sahip çıkıyor ve yaşadıkları yerle gurur duyuyor. Üstelik bunu dışarı da yansıtıyor.

Sokakta yürürken yerel motifler taşıyan gömlekler ya da elbiseler giyen insanlarla karşılaşmıştık ilk gün. Henüz kenti tanımadığımız için bu insanların -tesadüf bu ya- bir müzik ya da dans grubunun üyeleri olduğunu ve çıkacakları gösteri için buluşma yerine gittiklerini sanmıştık. Ya da ülkenin milli bayramı olduğunu.

Gerçeği ilk günün sonunda anladık: Buradaki insanlar yerel motifler taşıyan bu gömlekleri ve elbiseleri çok seviyorlar. Yani onlar bir müzik grubunun üyeleri değil orada yaşayan insanlar. Bu gördüklerimiz de onların günlük yaşamda giydikleri kıyafetler.

LVİV'İN MERKEZİ RYNOK MEYDANI

Lviv'in kalbi Rynok Meydanı'nda atıyor.. Burası sanki küçükken oynadığımız legolardan inşa ettiğimiz minyatür meydanlara benziyor ilk bakışta. UNESCO'nun kültürel miras listesinde yer alan Rynok Meydanı daha ilk anda insanı içine çekip alıyor. Her birine saatlerce bakabileceğiniz güzellikteki binaları, sanki zaman hiç akıp gitmemiş gibi görünen Arnavut kaldırımı döşeli sokakları ile sizi tarih içinde bir yolculuğa çağırıyor.

Neredeyse her biri farklı bir temaya ağırlık veren cıvıl cıvıl kafelerin yer aldığı ara sokakları keşfe çıkmadan önce meydanın etrafında bulunan, dokusu bozulmadan geçmişten günümüze uzanan bu binaları ve yine aynı meydanı süsleyen birer küçük havuzla çevrili heykelleri izleyip gözlerinize "estetik ziyafeti" çekebilirsiniz.

Sonra sıra, Rynok Meydanı'nın dört bir yanındaki sokaklara girip oralardaki hazineleri keşfetmeye gelir. Bu süre içinde de her bir sokağa girdiğinizde kulağınıza farklı türlerde müzik sesleri çarpar.

Tarihe ve kültüre meraklı insanların başını döndürecek kadar zengin bir şehir olan Lviv, aynı zamanda bir sokak müzisyenleri kenti. Üstelik de tadına doyulmaz kahve ve çikolata kokuları eşliğinde.

LVİV KAFELERİ

Lviv aynı zamanda bir kafe cenneti.. Sadece Rynok Meydanı'nda değil kentin dört bir yanında yan yana sıra sıra yüzlerce kafe var. İşin ilginç yanı bu kafelerde yiyip içtiklerinizin fiyatları da aşağı yukarı aynı. Eğer çok lüks bir yerde yemeyi tercih etmezseniz tabii.


Sözgelimi ortalama bir kafede bir kahvaltı ya da öğle yemeği için vereceğiniz en yüksek para 80 ya da 100 Grivna. Bu da bizim paramızla yaklaşık 10 ya da 12 TL.

LVİV'DE ULAŞIM 

Lviv'de bir metro ağı yok. Ama bunun yerine otobüsler, tramvaylar, minibüsler ve taksiler var. Üstelik ulaşım birçok kentle karşılaştırıldığında sudan ucuz.

Genellikle orta yaşın üzerinde ve son derece süslü, takıp takıştırmış kadın vatmanların kullandığı tramvaylarla bir yerden bir yere gitmek 2 Grivna.


Ama aslına bakılırsa sadece Rynok Meydanı'nı değil Lviv'in her yerini karış karış gezmek isterseniz bunu yürüyerek yapabilirsiniz. Çünkü gezilmesi gereken yerlerin hepsi yürüme mesafesinde. Her nereye giderseniz gidin siz farkına varmasanız da sonunda yolunuz zaten Rynok Meydanı'na çıkacak.

MERHABA DÜNYALI, BİZ DOSTUZ

Lviv dünyanın hemen her yerinden çok sayıda turist almasına rağmen aslında gerçekten küçücük bir şehir. Öyle ki kentte kaldığımız iki hafta süresince birçok kişiyle aynı mahallede yıllardır yaşar gibi olduk.

Sabahları "günaydın" ya da akşamları "iyi akşamlar" demeye başladık birbirimize. Yeri gelmişken, en azından benim kafamdaki yargının aksine Lviv halkı son derece sıcakkanlı, güler yüzlü ve yardımsever.

Kentin kalbi Rynok meydanı
Herhangi birine bir yere nasıl gidileceğini sorduğunuzda tarif etmek bir yana bazıları sizi gideceğiniz yere kadar götürüyor bile yolunu değiştirip. Yabancı olduğunuzu anladıklarında size kentlerini anlatmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Gitmek istediğiniz yerle ilgili bildikleri ne varsa bir çırpıda anlatıyorlar.

İşin ilginci bunu yaparken de pek çok yerde alışılageldiği üzere ilk anda nereli olduğunuzu sormuyorlar. Bunu hiç sormayan da var en son soran da. Çünkü görünüşe göre onlar için nereli olduğunuz önemli değil, önemli olan onların kentine gitmeniz ve orayla ilgili bir şeyleri görmeye, öğrenmeye çalışmanız.

LVİV'DE NERELER GEZİLİR

Burada birçok müzeyi ziyaret etmek için dünyanın başka yerlerindeki benzer şehirlerde olduğu gibi astronomik ücretler ödemeniz gerekmiyor.


Lviv'e yolunuz düşerse ilk olarak görmeniz gereken yerlerden biri Opera Binası. Mimar Zygmunt Gorgolewski'nin imzasını taşıyan bina önündeki fıskiyeli havuzu ve hemen bitiminde uzanıp giden iki yanı ağaçlıklı meydanı ile görülmesi gereken yerlerden biri. Eğer fırsatınız olursa binanın içine girin hatta bir opera ya da bale izleyin.

Yeni Rönesans tarzında inşa edilen binanın içi insana gerçekten "minyatür" bir sanat mabedine geldiğini hissettiriyor. Bu salonda herhangi bir eseri izlemenin de keyfine doyulmaz. Bilet fiyatlarına gelirsek sahneyi çok iyi gören altı kişilik bir locada Kuğu Gölü balesini izlemenin bedeli 250 Grivna yani 30 TL'den biraz daha fazla.

LVİV HALK MİMARİSİ MÜZESİ 

Lviv'in en çok görmeniz gereken yerlerinden biri de Shevchenkivsky Hay yani Shevchenko Parkı. Bir başka deyişle Ulusal Halk Mimarisi Müzesi. Ülkenin en ünlü şairinin adını taşıyan bu park Lviv'in içindeki neredeyse kentten daha büyük alanlara yayılmış uçsuz bucaksız parklardan biri, bir açıkhava müzesi.
Shevchenko Parkı'nda saatlerce oturup kitap okuyabilirsiniz.
Ülkenin dört bir yanında geçmiş yüzyıllarda insanların yaşadığı evler, kiliseler, okullar yeniden inşa edilmiş. Kırsal mimari tarzını gözler önüne seren bir müze burası.

Parka girdikten sonra dümdüz yürümeye başladığınızda bambaşka bir zamana gidiyorsunuz sanki. 17. 18 ve 19'uncu yüzyılda Ukrayna halkının yaşadığı evlerin birebir örneklerine girip dönem hakkında bilgi sahibi oluyorsunuz.

PARKIN İÇİNE KENT KURMUŞLAR 

Lviv'de neredeyse kentten daha büyük birçok park var demiştik. Bunlardan biri de Ivan Franko Parkı. Görkemli üniversite binasının tam karşısına yerleştirilmiş İvan Franko heykelinin arka tarafında uzanan geniş bir park bu.


Lviv'de ziyaret edilecek yerlerden biri de Potocki Sarayı. Rynok Medanı'ndaki İtalyan Sarayı ve House of Scientists de kentin görülmesi gereken yerlerden. Kentin ilgi çeken yerlerinden biri de Lviv Dinler Tarihi Müzesi. Burada Hıristiyanlık, Musevilik ve İslam dinlerine ait birçok eser bulmak mümkün.

BUYURUN MEZARLIK TURUNA 

İnsan hiç gittiği yabancı bir şehirde mezarlık gezer mi demeyin. Söz konusu olan Lychakiv Mezarlığı ise gezilir. Çünkü burası bir mezarlık değil bir tür müze. Mimari müzesi de diyebilirsiniz hatta.

Kentte mimarisine hayran olacağınız yerlerden biri de House of Scientists. Bu gösterişli bina Avusturyalı mimarlar Helmer ve Felner'in imzasını taşıyor. 1897- 1898 arasında inşa edilen bu yapı İkinci Dünya Savaşı sırasındaki işgal sırasında bir Alman komutana ev sahipliği yapmış.

House of Scientists'in muhteşem mimarisi göz kamaştırıyor.

Lviv 'in ilginç yerlerinden biri de Eczacılık Müzesi... Binanın yeraltındaki bölümü de bir müze şeklinde düzenlenmiş.

İşte şimdi Lviv'in yer altını anlatmanın tam zamanı. Kentin üstü kadar altı da değerlendirilmiş Orada da keşfedilecek çok şey var.

ALTI BAŞKA ÜSTÜ BAŞKA! 

Bu yerler arasında en çok ilgi çekenlerden biri Lvivska Manifaktura Kavi. Rynok Meydanı 10 numaranın önünden geçerken dayanılmaz bir kahve kokusu zaten sizi içeriye çağıracak. İlk anda kocaman bir makineden dökülen, dev bir bantta dönen kahveleri, onlarca kişiye kahve satışı yapan tezgahtarları, sonra da kahveleri herkesin gözü önünde diktikleri çuvallara yerleştiren görevlileri göreceksiniz.

Sonrası bir tür kitapçı ve hediye dükkanı. Sakın durmayın ilerleyin. İçeride sadece iki tane penceresi olan yarı karanlığa gömülmüş bir kafe sizi bekliyor. Ama bununla yetinmeyin çıkışa doğru geri gidip sağa dönün ve işte orada! Aşağıya doğru inen merdivenler. O merdivenleri indiğinizde karşınıza bir maden gibi tasarlanmış bir yeraltı kafesi çıkacak. Girişte size üzerinde bir ışık olan madenci kaskı verilecek ve macera başlayacak.


Bu mekanın niye böyle tasarlandığına gelince... Eskiden insanlar kahvenin tıpkı diğer madenler gibi yeraltından çıkarıldığını düşünürmüş. Yani sebep bu! Fikir babası ise Yuri-Franz Kulçinski.

1863 yılında Viyana kuşatması sırasında Osmanlılara esir düşmüş Kulçinski. Kahve yapmayı da bu sırada öğrenmiş. Lviv'e dönünce de hem kahveyi tanıtmış hem de bu mekana fikir babalığı yapmış. Zaten bu yeraltı kafesinde gezerken Kulçinski’nin elinde kahve tepsisiyle heykelini de göreceksiniz.

Yeraltına devam edelim. Lviv denilince akla ilk gelen mekanlardan biri de Krivka adlı restoran bar.

İkinci Dünya Savaşı'ndan kalma eski bir sığınıkta yer alan bu mekan gerçekten ilgi çekici. İçeriye girmeniz için kapıdaki görevliye parolayı söylemeniz gerekiyor. Parola 'Slava Ukraina' yani "büyük Ukrayna" . Bu da dünyadaki milyonlarca kişi tarafından ezbere bilinen tek parola olsa gerek. Asker üniforması giymiş görevli size kapıyı açtıktan sonra elindeki mataradan içki ikram ediyor.

Bu görselin Lviv'in yeraltıyla ilgisi yok. O fotoğrafları beğenmedim ben de bunu koydum:)
Birkaç basamak inip içeriye girdiğinizde bambaşka bir dünya bekliyor sizi.

Sığınaktan bozma bu barda isterseniz içki içer isterseniz yemek yer ve bir yandan da akordiyon eşliğinde yerel şarkılar seslendiren şarkıcıyı dinleyebilirsiniz. Burada da fiyatlar hiç abartılı değil.

Bu ilginç restorandan çıkışta da sizi başka bir sürpriz bekliyor. Etrafı yandaki binaların duvarlarıyla çevrili daracık arka bahçede küçük çaplı bir İkinci Dünya Savaşı Müzesi var.

SANA BİRAZ TEPEDEN BAKTIM GÜZEL LVİV

Gelelim Lviv'in üstüne yani kenti biraz da tepeden izleyelim. Bunun için iki önemli seçenek var: Biri Rynok Meydanı'nın tam ortasındaki Ratusha City Hall... Dilerseniz binayı gezip çıkın dilerseniz de kuleyle tırmanıp Lviv'i kuşbakışı izleyin.

Eğer kuleye çıkmak istiyorsanız dördüncü katta bilet almanız gerekiyor. 65 metre yükseklikteki bu kuleye 350 basamak tırmanarak çıkılıyor.

KALE KALINTILARINDAN KENTE BAKIŞ

Kentin tepeden izlenebileceği tek nokta burası değil. Biraz daha tırmanmayı göze alırsanız bir de High Castle var. Buraya tırmanmak bedava. Sadece nefesinizi iyi ayarlamanız gerekiyor.

Zaten bu eski kale yıkıntısına çıktığınızda göreceğiniz manzara çekilen tüm zahmetlere 1250 yılında inşa edilen bu kalenin kalıntılarının bulunduğu yer kentin en yüksek noktası.

Lviv'in içini gezip gördükten sonra her şey bitti sanmayın. Çünkü kentin dışında da gezilecek yerler sizi bekliyor. Bunun için en iyisi düzenlenen günlük turlara katılmak.



Kent yakınında görülmesi gereken yerler arasında Olesko, Zolochiv ve Piddhirtsi şatoları var.

Zolochiv Şatosu'nun tarihi 1634 yılına kadar uzanıyor. O zamandan bu yana bölge kralının şatosu, şehir hapishanesi, asayiş merkezi ve okul olarak kullanılmış.

Olesko Şatosu da 17 yüzyıldan kalma bir yapı. Eski görkemi çok gerilerde kalsa da geçmişi güzel anılarla dolu. 1951 yılında çıkan büyük bir yangında hasar görmüş, 1975 yılında yenilenip sanat galerisi olarak hizmet vermeye başlamış.

Bu üç tarihi mekan arasında görünüş olarak en etkileyici olanı Pidhirtsi Şatosu. Onun da 1635 ve 1640 yılları arasında yapıldığı biliniyor. Bu şato ile ilgili ilginç bir efsane de var.

Piddhirtsi Şatosu: Gözlerimizi uzun süre bu yapıdan alamadık.
Rivayete göre dönemin idarecisi Jevuski 1720 ‘li yıllarda yaşamış ve eşinden çok nefret ediyormuş. Prensesi şatonun duvarına astırmış ve Prenses bu şekilde can vermiş. Yörede yaşayanlar her yıl prensesin ölüm günün de ağlamasının duyulduğunu söylüyorlar.

Demek ki bu şatoyu uzaktan gördüğümüzde; tekinsiz gerilim filmi mekanlarını hatırlatması boşuna değilmiş.

LVİV'DEN KARPAT DAĞLARINA

Lviv' e gitmişken Karpat dağlarını görmemek olmaz. Bunun için de en iyisi yine günlük turlara katılmak.

Karpat Dağları'na giderken.... Kendinizi eski bir filmin içinde gibi hissedeceksiniz. 
Elbette Lviv'e gidip de Çikolata Müzesi'ni gezmemek olmaz. Dört katlı bu binayı gezerken girişte çikolataların nasıl yapıldığını da göreceksiniz. Sonra dilerseniz çikolatanın her türlüsünün tadına bakabilirsiniz.

Kentte bir yandan posta müzesi olarak hizmet veren bir restoran da var. Dilerseniz etrafındaki meraklılara aldırmadan, bakışlarını boşluğa dikip makarna yapan genç adamı izlerken yemeğinizi yiyebilirsiniz burada. Sonra da çok eski yıllardan kalan kartpostalları ve diğer haberleşme cihazlarını inceleyebilirsiniz.

Kentte görülmesi gereken yerlerden biri de 1600'lü yıllardan günümüze kalan Boim Şapeli.

Lviv'de kafeler ve marketlerin çoğu saat 21:00 gibi erken sayılabilecek bir saatte kapanıyor. Ama ondan sonra hayat duruyor sanmayın. Kentin eğlenceyi seven sakinleri de turistler de eğlence kulüplerinde alıyor soluğu.

Lviv'in kafeleri... 
Özellikle hafta sonları hem gündüzler hem geceler hareketli. Cumartesi günleri partnerini alan dans pistine çıkıp hünerlerini sergileyebiliyor.

Kent ile ilgili birkaç not: Lviv'de sokak tabelaları hem Kiril hem Latin alfabesiyle yazılı. Yani yol bulmak hiç zor değil.


Bir anda kendimi bir Ukrayna köylüsü olarak un elerken buldum! Güzeldi.. 

Aslına bakılırsa daha anlatacak o kadar çok şey var ki! Zaten yazdığım yazının yarısını da atmak zorunda kaldım. Çünkü "yerim dar":)) En iyisi fırsatını bulduğunuzda gidip kendi gözlerinizle görmeniz..

Nazan MENGÜ

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Luna park değil Rönepark

Ah Refika! Aşkından yataklara düştü bu köy!

Bir kahvaltıda keşfettiğim hazine